Aşkın nörolojik kimyası

Aşkın nörolojik kimyası

Aşık olunca vücudumuzda neler değişir; aşkın üzerimizdeki fizyolojik ve biyolojik etkileri nelerdir?.. Önce hayranlıkla gelişen his daha sonra birlikte olunduğunda veya karşılaşıldığında büyük bir hazza dönüşür. Hayranlık duyulan kişiye karşı ümitler yeşerir. Aşk artık yavaş yavaş oluşmaktadır. Daha sonra ‘kristalleştirme’ denilen bir dönem başlar. Yani dünyadaki tüm güzelliklerin ve iyiliklerin ilgi duyulan kişide bulunması… Her

Aşık olunca vücudumuzda neler değişir; aşkın üzerimizdeki fizyolojik ve biyolojik etkileri nelerdir?..

Önce hayranlıkla gelişen his daha sonra birlikte olunduğunda veya karşılaşıldığında büyük bir hazza dönüşür. Hayranlık duyulan kişiye karşı ümitler yeşerir. Aşk artık yavaş yavaş oluşmaktadır. Daha sonra ‘kristalleştirme’ denilen bir dönem başlar. Yani dünyadaki tüm güzelliklerin ve iyiliklerin ilgi duyulan kişide bulunması… Her şey ve her fikir onu hatırlatır. Sevilen kişi sevenin gözünde yüceldikçe yücelir. Şüphe evresi bundan sonra gelir ve hayranlık yerini endişelere bırakır: \”Acaba beni sevmiyor mu?\” Gerçekleşmeyen ümitler kuşkularla yer değiştirir. En sonunda ikinci kez kristalleştirme dönemi gelir. Sevgilide yeni cazibeler keşfedilir. Onsuz yaşanamayacağı düşünülür.

Bütün Bunlar Yaşanırken, İnsan Vücudunun Kumanda Merkezi Olan Beyin Ve Sinir Sisteminde Neler Olmaktadır? Aşkın Oluşumunda Rol Oynayan Sinir Sistemi Yapıları Nelerdir?

Yoğun- romantik aşk tüm kültürlerde görülebilen, evrensel bir fenomen olarak kabul edilir. Romantik aşk özellikle erken dönemlerde kendine özgü psikolojik ve fizyolojik özellikleri, davranış şekillerini de beraberinde getirir. Coşku ve mutluluk, seçilmiş kişiye odaklanan yoğun dikkat; yine seçilen kişi hakkında şüpheli düşünceler veya aşırı duygusal bağımlılık, tutku ve yoğun enerji olarak özetlenebilir. Bunlar, bilimadamları tarafından tespit edilerek ölçülebilmektedir.

Aşk, oldukça karışık nörobiyolojik bir olay olarak tanımlanır. Beyinde güven, inanç, haz duyma ve ödüllendirme fonksiyonları etkinleşmeye başlar. Bu fonksiyonlar, oksitosin, vazopressin, dopamin ve serotonin isimli maddeler aracılığıyla gerçekleşir. Gebelik ve süt verme dönemlerinde farklı etkileri olan oksitosin, duyguları değiştirebilme özelliğine sahiptir. Bu hormon, sevecenlik ve duygusallık dönemlerinde bol miktarda salgılanmakta, oksitosin oranı yükseldikçe aşk duyguları da aynı paralelde artmaktadır. Stres ve gerginlik dönemlerinde oksitosin salgılanması azalır.

Bazı çalışmalarda fonksiyonel MRI kullanılarak romantik aşkla ilgili sinir yapıları incelenebilmiştir. MRI uygulanırken kişiye sevdiği kişinin ve daha sonra da arkadaşlarının fotoğrafları gösterilerek tekrar MRI yapılır. Her iki durumda elde edilen sonuçlar kıyaslanır. Romantik aşk, ventral tegmantal alan, ventral striatum ve nukleus accumbens denen beyin kabuğunun altındaki bölümlerle ilişkilendirilmiştir. Yoğun aşk duyguları yaşanırken bu bölgelerdeki faaliyetler artmaktadır.

Romantik aşkın aşırı canlılık, enerji, uykusuzluk, iştah kaybı gibi bazı davranış özellikleri, kokain bağımlılarında görülen davranışlara benzemektedir. Kokain alanlarda da fonksiyonel MRI ile ventral tegmental alanın aktif olduğu gösterilmiştir.

Pek çok insanın ‘en büyük zaafı’ olarak bilinen çikolata, yine aynı bölgelerdeki faaliyeti artırır. Aşkın sağlık ve mutluluk gibi sonuçları da sözkonusudur. Aşk, yukarıda bahsedilen bölgelerin yanısıra, duygulanım, dikkat, motivasyon ve hafızayla ilgili beyin alanlarını da aktif hale getirir. Bu yapıların aktifleşmesi, stresin azaltılması gibi sonuçlar verir. Zamanla, beynin kendisi üzerinde koruyucu bir etki oluşur. Bu nedenle aşk, sağlıklı ve mutlu olma yolunda uyarıcı etkiye sahiptir…

Uz. Dr. Abdullah Özkardeş

Pembe Pudra
ADMINISTRATOR
Profil

Diğer Yazılarımız